BETON YÜREKLER
17 Ağustos 1999 anısına
Karanlık…
Gecenin sabaha yakın olduğu saatler…
Bebeklerin, anaların,
Körpe yüreklerin, masum yüzlerin
Derin uykusunda;
Uğultunun uğursuzluğunda
Ölüm kusan şiddetiyle yaşandı DEPREM
Sarsıldı yürekler
Yıkıldı betonlarla birlikte güzellikler
Yaşanması özlenen yarınlar
Güvercin titrekliğinde
Beyaz korku bulutu olmuştu
Kimi zaman gözlerde yaş oldu yarınlar;
Kimi zaman taşlaştı acılardan
Sevgililere dar etti dünyayı
Ayırdı birleşmeye yeminli yürekleri
Yetim kalan bebeklere
Bebesiz kalan büyükler eklendi
Arayışlar, karmaşa duvarına çarptı
Umutlar filizlendiği yerde söndü
Sabahın aydınlığı
Karanlık dünyamızı göstermişti
Görmesi gerekenlere…
Çaresizliğimizi korkularımızı
Aydınlatmıştı güneş
Karanlık günümüzde
Deprem, güneş olmuştu
BETON YÜREKLERİ gösteren:
***
Çürük binalarda tabut gizleyen
Çıkar çarkında leş bekleyen
Birbirine benzer Beton Yürekler
Onlar içimizdedir; insana benzerler…
Alamamışlardır sevgiden paylarını,
Alın terinin sıcaklığını, kutsallığında
işçinin nasırlı ellerinde;
Ay sonunu sıkılmış yumruğu
Umut dolu gözleriyle bekleyen
“Ev Sahibi” heyecanındaki memuru
Tanımaz, bilmez, göremez onlar
Çünkü yeşeremez Beton Yüreklerde
Sevgi demeti çiçekler…
Kan emiciler, emdikleri kanda
Boğulacaklarsa bir gün
Beton yürekler de kırılacak binlerin öfkesinde:
Çökecek çıkar;
Çökecek rüşvet;
Çökecek kayırma, koruma,
Çökecek kirlenmiş siyasetin
Yüzsüz soytarılarının
Hesapsız saltanatı
Çökmeli…
Çökmeli… Çökmeli ki;
Kaderimiz olmasın felaketler;
Çökmeli ki; köhnemiş adalet
Adil bir ders alsın
Çökmeli ki; insanıma, insanca yaşama
Hakkı tanınsın.
Çökmeli ki, yargıdan yürütmeye
Paslanmış dişliler temizlensin;
Çarklar aydınlık yarınlar için dönsün
***
“Ne büyüksün Ya Rabb’im” dedik
Yaşadığımız felaketin ardında
Oysa Rabbimizin verdiği akılla
Kaldık enkaz altında
Her olayı bağladık ”Kader” denen sözcüğe
İnandık hurafeye, asılsız hocaya
İnandırıldık biraz da.
Siyasi baskının yozluğunda,
Bilim ışığı tükendi.
Yüreklerde erdemi
Dillerde Yunus’ları
Mevlana’ları
Pir Sultan, Köroğlu’ları
Karacaoğlan, Veyselleri yaşatan
bir ulus
Küçümsendi: Küçük siyasetçilerimizce…
Çetelere, mafyaya sığındık
Yasaları delmeyi moda saydık
“Aman sen de” lerle
“Sen yapmazsın, yapan biri vardır” larla…
“Dürüstlük ahmaklıktır.” diyecek kadar
saptık yolumuzdan
Saptık mı?
Sapacak kadar da yol kalmamıştı.
***
“Reyting” diye bir sözcük
yetti kirletmeye basınımızı
“Rant” diye diye çıldırttık insanımızı
“Sürgün” tehdit değildir(!)
iş yaptıran siyasinin ağzında
“Evet efendimcilerle kaybolduk bilimin çıkmazında
Aydınlatan imamlar, karartıldılar
Yol gösterirken göremez oldu yolunu öğretmenler.
Reklam yalanın adı oldu,
Eğitim dünyamız yalanla doldu.
Saymakla biter mi gereksizlikler
Sayılamayacak kadar çoğaldı pislikler
Fuhuş “çıkma” sözcüğüyle ekrana yerleşti
Manken ile futbolcu gazeteyle özleşti.
Özümüzmüş(!) türküler, ağıtlar, ninniler…
Pop gelince diskotek yağdı
Bereketli topraklara
Naklen yayınlandı da futbolcu düğünleri
Gören olmadı düğünsüz ölenleri
Afyon, esrar, eroin
Daha tehlikelisi oldu magazin
Sömürdüler, sömürdüler;
Hayırsever olup reklamla görülenler
Din adına lekeleyenler dini
Aratmadılar Kemalist’im diyerek
KEMAL’ime sövdürenleri
***
Deprem… Deprem…
Çürük binalarla göçen canlar
Kurtulduğuna sevinemeyen insanlar…
Acılar, uykusuz geceler,
Titrek bakışlarda
Ürkek bekleyişler
Deprem… Görülen acı tablo
Deprem… Doğal felaketin adı
Becerebilseydik insan olmayı
Sevebilseydik insanı, insanlığı
Vuramazdı deprem, bize;
Bizim vurduğumuz kadar.
Yıkamazdı bizi deprem
Yönetenlerin yıktığı kadar.
Acıyı bandık yüreklere deprem deyip
Unutmadan yaşatalım acıları, üşenmeyip.
1999
BİR CEVAP YAZ