GÖKTÜRK KİTABELERİNDEN GÜNÜMÜZE
Karamsarlık sarmıştı yüreğimi
Nedendir bilinmez.
Belirsizlikse nedeni karamsarlığın
Akıl dışı yollarla çözülmez
Sanki karanlık günlere sürükleniyorduk
Karanlığa davetiye cehaletle bileniyorduk
Günün karanlıklarına
Tarihin ışığını tutmak istedim:
Haykırıyordu Göktürk kitabelerinde
Kül Tigin, Bilge Kağan
“Sen birliğini, ilini; töreni korursan
Sen hakanını dinlersen
Kim böler birliğini, halkını, ülkeni?”
…(!)
Damarlarımdan kanımın çekildiğini
Dev gibi insanların karşısında,
Çağdaşlığımızın bütün gelişmişliğine karşın
Küçüldüğümü görüyordum.
Demokrasinin
Antik Egenin Agora Meydanlarında doğduğunu
Söyleyenler,
Tek egemen hakanın görmüyorlardı,
Halkına verdiği hesabı
. . .
Nereden nereye…
O sözleri görmek için gitmişken yüzlerce yıl geriye
Tarih akmıştı irili ufaklı bir pınar misali
Ulu çınar Osmanlı da yıkılmıştı
Kuru çalılar gibi
Acılar katran dökmüş yüreklere
Çeşidi bilinmiyor
İşgal denen kâbusun sonu bir türlü gelmiyor
Yamalı çarıkların yırtılmayı azalttığı ayakların
Üniforma bulamayan askerlerin
Arpadan ekmek yapan ninelerin
“Analık hakkımı helal etmem dönersen cepheden”
diyen anaların
Kocalarını cepheye uğurlayan telli duvaklıların
Kuva-yi Milliyesi canlandı gözümde
“Yedi düvel” diyordu dedem, düşmanın hepsine
Azınlık da katılmıştı kargalar sürüsüne
Beden yatırılmış masaya
kabarmıştı iştahlar
parçalamak istedikleri bedenin
Ruhuna dokunamamıştı küstahlar
Tarih Türk’ü ateşle sınıyordu
“Bacılar, kardeşler, hiç bitmeyecek zannedilen saatlerde
çok yakındır aydınlık”
Diyordu Halide Edip,
Makûs talih ne yapıp ne edip yenilmeliydi
Tarihin talihsizliğinden doğan
O
Barışa kanat çırpan güvercin
Kartalıydı savaşın.
Beklenen aydınlık Samsun’dan doğuyordu
İnançlı gönüller birliğe yürüyordu
Eskilerin Hakanı, Sultanı, Padişahı
Mustafa Kemal’di bağımsızlığın şahı
Kolay olmadı kurtuluş, zor günler yaşanmıştı
Yedi düvele karşı zaferler kazanılmıştı.
Karanlık esaretten kötüydü
Cehalet karanlığın öncüsüydü
Halk asker kenetlendi Meclisle
Karar verilmişti artık hep ileriye
Çağdaşlık ışıltısı Anadolu’yu sarıyor
Unutulmuş insanım artık aydınlanıyor
Çok zor dönemeçlerde devrilmedi araba
Bazen yakıtsız kaldık
Bazen de iki arada bir derede sıkıştık
Ulu çınar Osmanlı ümmet yapmıştı bizi
Parçalanınca çınar
Savrulunca kurtçuklar
Aslımızı görmüştük
Biz ümmetten devletken
Türk milleti olmuştuk
Türk devleti kurmuştuk
Sindiremedi yedi düvelin hayalcileri
Hayallerine sığdıramadıkları zaferleri
İncelendik hassas deneylerle
Buldular açıklarımızı türlü bahanelerle
Yoksulluk, açlık kıtlık büküyordu belimizi
Geri kalmışlık, olmayan sanayi
Bitmeyen ihtiyaçlar…
İşgal edemedikleri Anadolu’ya
İçten kapı da açılmıştı
İşbirlikçilerle bir güzel kucaklaşmıştı
Lüks yaşantının nimeti, bitmeyen bir özentiyle
Bir bir sunulmuştu önümüze
Başlamıştık yabancı olmaya özümüze
Kamçımız sırtımızda yiğitliğimizdendir
Yardım sever dostlardan borçlar yığılıyordu
Kim bilir karşılığında neler alıyorlardı
Yerli malı haftası kutlanmaz oluyordu
Sanayi durdurulup ithalat artıyordu.
En basitinden tekstilin bizdeyken en iyisi
Satılan Avrupa etiketlisi
Kıbrıs çıkarması ardından yaşanan ambargo
Bir uyanışa ilk adımda atılan ilk adımlar
Pıtrak gibi yayıldı Anadolu bağına
Mikrop gibi düşürüyordu insanı tuzağına
Başlayınca kalkınma hamleleri
Kimisi gerici kimisi ilerici
Kâh faşist kâh komünist
Ya alevi ya Sünni
Bitmiyordu oynanan oyunlar bir türlü
Kan kaybediyordu ülkem
Gerisinde kalıyorduk çağın
Üzümünü yemiyor bekçisini dövüyoruz bu bağın
Kardeş kavgasına son veren 12 Eylül
Yalancı bahar havası yaratmıştı
Gerçekler aydınlandıkça yılların sahnesinde
Dış perdeden Ilımlı İslam derlerken bir yandan
Ne bölücüyü önlüyor
Ne borç azaltıyorduk
Büyük Ortadoğu Planıyla ne kazanıyorduk
Irak’ın başına gelenlerin
Gelmesinden korkar olduk başımıza
Dost bildiğimiz Avrupa, ABD suyunda
Nato denen dostun (!) güvenli yollarında
Sıkılırken ülkeme kurşunlar
Demokrasi istiyordu dost bilinen düşmanlar
Satılmış kalemlerle
İkinci Cumhuriyetçilik
Otonomi, daha bilmem ne bela
Olduk demokrasi havarisi
Oysa hukuk ve özgürlük için kaçan suçlu
Gönüllü geliyordu hapishanemize Avrupa’dan
O kadar özeldi ki evlerimizin adı kalmıştı ceza
Yandaş girenler paydaş olup çıkıyordu
Ne hikmetse özgürlük sanki
Bölücülere, yeşil sancak açanlara haktı
Halkım basının doğrusuna muhtaçtı
Kimisi dergâhtan paylaşıyor
Kimisi dağlardan sataşıyor
Ülkem kan kaybediyor dostlar avuç kaşıyor
Nasıl dostluktur bilinmez
Ülkeme düşman her haine bağrını açanlar
Bu işi fikir özgürlüğü adına yapanlar
Yasaklarken “Ermeni katliamı yok.” demeyi
Yasal izin içinde istiyorlar ülkeme küfretmeyi
Ölçüsüzlük içinde dostluk gösterisinde
Kriter yükseltirler Birlik sınırında beklettikleri ülkeme
Dile getiremezler gerçek düşlerini
İşbirlikçi aydınlar da görüyor işlerini
Tehlike onlara yönelirse sınır tanımazlar
Çünkü onlar devlettir;
Ülke çıkarları öndedir dostlarımızın
Bombalarına ortak olmazsak insanlık dışı oluruz
Bosna’da, Çeçenistan’da susanlar
Irak’ta petrol için tecavüze koşarlar
Magazin perdelemiş gözlerimizi
Magazin aktörleri iyi oynuyor rollerini:
Gel gör ki
Adım adım tehlike büyüyor:
Müttefikler pek seviyorlar bizi(!)
Askerimiz ölür(!) diye istemiyorlar sınırı geçmemizi
Onlar haritalar çiziyor sınırımız silinmiş
Çuval geçirilen asker sanki bizim değilmiş
Müttefikler çekinmiyor toprağımızda bir devletten
söz etmekten
Zannederiz hikmet var bu sonsuz beklemekten
Çekiç güç meğer 12 yıl kafamıza vurmuş
Soran olmuş mu acep, orada ne yapıyormuş
“Ezme, uyuştur” demiş, görev böyle buyrulmuş
Avutmanın yolları ince ince işlenmiş;
Türban bu ülkede asıl sorun deniliyor
Erotizm, şans yolu harika oluyordu
Televizyonlar en çok onları sunuyordu
Sanatçı öksürünce haber manşet oluyor
Gazilerin acısını belki duyan olmuyor
Bilmem gizli işgal mi yaşanıyor(!)
Dedirten olaylara kapılar açılıyor
Küstahların işgalde bile dokunamadığı ruh
Dostluk gösterisiyle parçalanıyor
Birliğimiz sarsılıp, çatlaklar oluşuyor
Kazan içinde kepçe her zaman vardır
Kepçeyi düşman tutarsa zarardır.
Tarih bizi bu kez de ateşle sınıyordu
Daldım yine kitabeye hakan haykırıyordu
“Türk milleti tok olduğunda açlığını
Zengin olduğunda yokluğunu
Bağımsız olduğunda unutursun esaretini”
Diyordu
Galiba korktuğumuz başımıza geliyordu
Mustafa Kemal’i anlamayan bir kuşak
Biri bizi gözetliyor adında kurulmuş tuzak
…
Kimisi satmaya hazır vatanı
Kimisi vurdumduymaz
Kimisi hep ben, hep bana
Ata’mın Gençliğe Hitabını aşk olsun anlayana
Çoğunun krediyle para görüyordu cepleri
Bilgin de o, vatansever de o
Türeyince çetecilik
Doğmuştu ince işçilik
Okullarda her gün ant içmiştik
Türküm doğruyum çalışkanım
O ant içen nesil nerededir?
Yakup Kadri “Yaban” da
“Ne verdin ki insanıma ne bekliyorsun ondan”
Derken haklı değil mi?
Yıllar galiba boşa harcandı boşa
Sular akar mı hiç yokuşa
Atam affet bizi izinden ayrıldık
Atam affet bizi sözünden ayrıldık
Ey yüce Yaratanım Çanakkale’de
Yalnızca Türk’ü değil İslamı da korudun
Senin askerindi sen böyle buyurdun
Bu tarih alın yazımızsa Çanakkale’de
Mustafa Kemal’di cephede emrinde
Destanlar yaratan bu halk
Uyanmak için ne bekler?
Allak bullak olan kafam
Işığında tarihin aydınlandıkça kararıyor
Anıtsal ruhların temizliğinde yıkanıyor
2007
BİR CEVAP YAZ