05 Şubat 2022, 20:49 tarihinde eklendi

  ELLERİ DEĞİL BEYİNLERİ GÖRELİM

  ELLERİ DEĞİL BEYİNLERİ GÖRELİM

Tarih, kendi benliğini bilmeyen ulusların çöplüğüdür. Bir ulus, yalnızca vatanıyla yaşamaz. Bir ulus, değerler bütünlüğünden güç alan sosyal varlıktır. O ulusu ulus yapan değerlerin başında bayrağı, dili, vatanı, maddi ve manevi değerleri, edebiyat ve kültürü, sanatı, ulusal kahramanları, tarihi geçmişi ve gelecek ortak hayalleri gelir.

Hele, Anadolu gibi cennet bir vatan için can vermiş şehitlerin, gazilerin varsa, o ulus için o vatan toprağı daha değerlidir. Coğrafyasında bin bir zenginlik, doğal güzellik, tarihsel değerlerde hazineler varsa; aynı anda bir bölgesinde kayak yapılırken bir başka bölgesinde denize girilen, bağında bostanında her türlü tarım ürünleri veren toprak ana aynı zamanda dünyanın göz koyduğu yer altı zenginliklerine de sahipse, o toprağı canı pahasına koruyup bize yurt olarak bırakanlara yalnızca minnet, yalnızca şükran borcu değil, can borcumuz da vardır.

Ulusları bölmek, gelişme ve zenginleşmesini engellemek, kendi çıkarı için kullanmak gibi hain planları olanlar, bu niyetlerini gerçekleştirmek için asla saldırgan ve düşmanca tavır sergilemezler. Tam tersine saman altından su yürüten sinsi kimliklerini dostluk maskesi altında gizleyerek yanaşırlar.

Emperyalistleri özellikle onların ağa babaları olan İngilizlerin oyunlarını bozduğu içindir ki, bütün hainlerin ilk saldırı noktası Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, olur. Laiklikle din elden gitti yaygaralarını savunanlar, Ortaçağ’a geçişin izlerinin Hıristiyanlık; kilise baskısının yaşandığı karanlık çağdan kurtulmuş olmak gerçeğini görmezler.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” Hadisini Peygamberimiz hangi çağda söylemiştir? Müslümanların komşusu, putperest de Yahudi de Hıristiyan da olabilirdi. İşte bu ortamda söylenmiş Peygamber sözünü idrak edebilecek bir Müslüman, bağnazlık; yobazlık ve faşist bir ortamda yetişmez. O ancak çağdaş değerlere, evrensel ve ulusal değerlere, diğer dinlere ve inanışlara saygı gösterebilen ortamda, kısa adıyla laik düzen içinde yetişebilir.

Toplumların yumuşak karnı tarih boyunca din olmuştur. Akıl erdiremediği sırlar, yanıtlayamadığı sorular, derinleştikçe çıkmaza düşülen konular, din konusuna ve dini kavramlara dokunulmazlık katmaktadır. Buna kutsallık da eklenince, tartışılmaz ve tabulaşmış din kavramı doğmaktadır. Bunu bilen, buradan ekmek yiyebileceğini düşünen dış güçler – ki özellikle bizim için, Anadolu’nun varlığında amaçları olanlar- atılan/ atılacak doğru her adımda “Din elden gidiyor. Allah bizi cezalandıracak. Başımıza taş yağacak. Ümmet parçalanacak.” tarzı söylemleri işleyecek yerden düğmeye basarlar.

Bilimsellikten ve sorgulamaktan yoksun çoğunluk bunların peşine takılınca da başlar kargaşa; akıntıya kürek çekerek zaman kaybı yaratılır, ekonomik kayıplar yaratılır, huzursuzluk yaratılır, ülke enerjisini pozitif yönde kullanmak yerine boş işlerle uğraşmaya harcar.

Emperyalizmin sömürü düzenine, aslından uzaklaştırılmış din en güzel hizmeti sunar. Yüce kitabımız, Kur’an-ı Kerim, yüzlerce ayetin başında ya da sonunda şunu belirtir: “Hiç ders almaz mısınız? Hiç akıl etmez misiniz? Düşünenler için birçok ders vardır.”

Öyleyse Mondros ve Sevr’de gözleri açık kalan emperyalistlerin, bomboş duracağını mı sanıyorsunuz? Masum ve mazlumu oynayacak yoksul aile çocuklarını kullanacak senaryolar yazılıp sahnelenecek. Bunun için bir İngiliz, bir Yunan, bir Amerikalı gelip bu oyunda rol almaz. Rol alacak insanı kendi toprağımızdan seçer, yetiştirirler; günü gelince de kullanırlar.

İslam birliği: Hz. Muhammed’in Sancağı altında toplanmak. Ne kadar hoş ne kadar güzel değil mi? Soralım: Fetullah’ı yetiştirip ülkesine düşman binlerce genç yetiştiren proje değil mi Osmanlı’ya saldırıp, tarihe gömen? Aynı dine inananlar değil miydi, halife fetva ve emirleri yerine İngiliz casusu Arap Lawrence peşine takılıp Mısır’da, Lübnan’da, Filistin’de Osmanlıya karşı isyan başlatanlar? Osmanlı’nın canı pahasına Medine’yi işgale direnen ordusuna silah sıkanların içinde Arap Müslümanların ne işi vardı? (Osmanlı Ordusu Fahrettin Paşa komutasında 1916 ve 1919 yılları arasında her türlü kısıtlı olanak ve yokluğa karşın Medine’yi savunmuştur.) Osmanlı sultanı ve halifesinin bir arada tutamadığı için dağılan İslam dünyası, Kurtuluş Savaşı sonrasında Atatürk’ün yoluna hayranlıkla bakmaya başlamıştı. Ortadoğu petrolüne hâkim olma fırsatını kaybedeceğini anlayan emperyalistlerin destek, çaba ve yol göstericilikleri sayesinde bugün yalnızlaşan Türkiye Cumhuriyeti yaratılmıştır.

Dergahlarda, tarikatlarda inancının masumiyetinde İslam’ı yaşamak isteyenlerin arasından seçerek, İslam’a ihanet edecek güçleri yaratan emperyalistler, İslam’ı dünyaya terör dini gibi sunmaya çalışmadı mı? Usame Bin Ladin’ler, El Kaide’ler, İŞİD (DEAŞ)’çılar, kafa kesip, “Allahuekber.” haykırışları ile İslam adına yaptıklarını beyan ederken, İslam’dan soğumaya ve uzaklaşmaya giden yolu açmadılar mı?

Modern çağda, ülkeleri işgal ederek savaşıp ele geçirme yöntemiyle yapılan savaşlar terk edilmiştir. İçeriden bulunacak iş birlikçilere istedikleri her işi yaptıracak, gerektiğinde kan döktürerek, gerektiğinde ekonomik sabotajlar ya da terörist sabotajlarla ülke gündemini değiştirecek, sonra da içerideki kargaşayı dostane(!) bir biçimde çözmeye gelecekler. Kore’de ve Vietnam’da vatandaşını kaybedenler, artık taşerona iş havale etmekteler. Binlerce TIR dolusu silah, araç gereç vererek desteledikleri YPG/PKK ile kendi insanı acı çekmeden, -parasıyla değil mi canım- amacına hizmet edecek güçleri kullanmaktalar.

Kürt kardeşlerim, yaşadıkları coğrafyada, huzur ve birliği bağımsız bir devlette bulacaklarına inanıyorlarsa, şu soruları da kendilerine soruyorlar mı acaba: Bize, bunca silah, cephane, araç gereç hatta eğitim verenler, bunları hayırlarına mı veriyorlar? Bu kadar ayni ve nakdi yardım alarak kuracağımız devlette gerçekten bağımsız olabilecek miyiz, yoksa bunların karşılığında, bölgemizde onların kuklası olan bir devlet mi olacağız? Atatürk, Kurtuluş savaşının zor ekonomik koşullarına karşın, Ruslardan alınan silahların bedelini buğdayla ödeyerek ne mesaj vermiştir?

Din elden gidiyor: Cemaatler ve tarikatlar neden kapatıldı.  Laik düzene geçişle birlikte dinsel kurumlar Diyanete bağlanmış, tek çatı altında toplanmıştı. Bu durum, Atatürk karşıtları için zemin yaratırken, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım emperyalistlere de kapı açılmış oldu.

Tarikatlar, yüz yıl öncesine doğru bakıldığında daha iyi değerlendirilebilir. Ulaşım yok; gazete radyo televizyon yok, kitap ve kitaplık birkaç merkez dışında yok. Böyle bir zamanda okuma yazma bilenlerin de % 7-13 arasında olduğu düşünülürse, dinini öğrenmek ve yaşamak isteyenler için bir yoldu. Zamanla ekonomik ve siyasal güç merkezi haline gelen tarikatlar, gruplara, akım ve söylem farklılıklarına dönüşerek, dini otorite olma konusunda kendi aralarında çatışmaya; devlet gücünü ele geçirerek egemenlik fikrine saplandılar.

Bu çatışmaların dinsel bilgi, doğru bilgi vermekle ilgisi olmadığını izleyen emperyalistler, bu yuvalara el atarak, desteklemeye, kendi çıkarları için merkezler oluşturmaya başladılar.

Nitekim, 1979’da Şah Rıza Pehlevi’yi devirerek, İran’da İslam devrimi gerçekleştiren Ayetullah Humeyni, devrim öncesi hazırlık sürecini Fransa’dan yönettiği için, bugün İran’da Humeyni çizgisinde olanlarda bir Fransa sempatisi sürmektedir.

2016 yılı 15 Temmuz’unda İslam’ın arkasına sığınarak devleti ele geçirmeye kalkışan FETÖ/PDY örgütünün arkasında ABD’nin olması, yukarıdaki filme ne kadar benziyor değil mi?

Öyleyse değerli okuyucu; aklı emreden bir dine inanandan akılsızlık beklemek, adeta şirk koşmayı beklemek gibidir. Elden giden din değil tarikat ve cemaatlerin siyasal gücü; ekonomik gücü, dolayısıyla üstünlüğüdür.

Emperyalistler, cephede yıkamadıkları Mustafa Kemal Atatürk’ü, sinsi oyunlarla, ama en acısı da kendi içimizden birilerinin eliyle yıkmaya çalışmaktadırlar.

Yol ve yöntem kolay: Meczup, sarhoş … Evet, saldır Atatürk’ün büstüne, yakalanırsan deli raporunu göster. Yakalanırsan, “Sarhoştum, ne yaptığımı bilmiyordum. ”de. Bunlar da ceza kanununda hafifletici nedenler olduğundan ceza bile almadan yaptığı yanına kar kalan insanlar ve onların bu işi gerçekte ne amaçla yaptığını bilerek kahrolanlar…

Ülkemizde düzenli ve sürekli alkol alanlardan bir tek kişinin Atatürk heykeline saldırdığını bilmem. Ya da o meczup denilen saldırganlardan birsinin bir türbeyi, mescidi, camiyi ya da bir mezarlığı taşladığını ASLA OLMASINI İSTEMEM VE ONAYLAMAM, duymadım. Sarhoşun da meczubun da ne alıp veremedikleri var Atatürk heykel ya da büstleriyle?

Hayır. Hayır. Hayır. Ne basit bir sarhoşun ne de -türü ve derinliği ne olursa olsun- meczubun işidir deyip geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Gelinen Samsun saldırısı iyi okunması gereken bir eylemdir. Samsun’da ilk adımın atıldığı yerde “Sizi ilk adım attığınız yerden deviremeye başlayacağız.” mesajı verilirken, aynı gün Edirne Uzunköprü’deki adalet heykeline saldırılması da mesajın devamı niteliğinde değil midir: Kemalist-Laik adaletinizi de düzeninizi yıktığımız gibi yakıp atacağız.

Neden böyle düşündüm? Bugüne kadar, kenarda köşede kalmış okul büstlerine saldıranlar, meczupluk maskesiyle sırtları sıvazlandıkları için palazlandılar. O noktaya gelindi ki, Samsun’un en işlek merkezi noktasındaki heykele uzandı elleri. 15 Temmuz’da yapamadıklarını yapmaya hazırız mesajı mı verilmektedir? Şeriatın gelmesi yakındır demeye mi çalışıyorlar.

İçeride birliği ve dirliği bozmadan, iç çatışma için ellerini ovuşturanların ekmeğine yağ sürmeden, barış ve birlik içinde; erdem ve akılla, adalet ve asaletle bu sorunların çözümü için sağduyulu adımlar atılmasının zamanı çoktan gelmiştir.

DÜNYADA, KENDİ ÜLKESİ DIŞINDA BÜST VE HEYKELLERİ BULUNAN; ADININ OKUL, CADDE, SOKAK VE KÜLTÜR MERKEZLERİNE VERİLDİĞİNİ BİLDİĞİMİZ KAÇ ASKER/DEVLET ADAMI VAR?

ÖMRÜNÜN BÜYÜK BÖLÜMÜNÜ ASKER OCAĞINDA GEÇİRİP DE “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ.” DİYEBİLEN KAÇ ASKER VAR?

Bu öfke, nedendir? Kimler ne gibi amaç gütmektedir? Çıkarları ya da karları nedir? Sorular denizine düşüp boğulmadan, bizi tarihin çöplüğüne atmak isteyenlerin oluşturmak istedikleri ulusal benliğimizden uzaklaşma hatasına düşmeden…

Dağ başını duman alsa da şimdi güneş ufuktan doğar heyecanıyla,

Cumhuriyeti birlikte kurduğumuz gibi, birlikte de korumaya haydi Türkiye’m.

 

 

 

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *