YAŞAYAN RUH, YAZDIRAN RUH MUDUR (5)
5- İstiklal Marşımızın dili…
İstiklal Marşımız dikkatle okunduğunda, sıcak ve içtenlikle seslenen bir dile sahip olduğu görülecektir. “Korkma!” deyişinde, bir koruyucu sevecenlik, insani bir duyguyu teselli etme gibi içtenlik, yaşadığımız gerçekleri açığa vuran gerçekçilik sezilmektedir.
“O benim milletimin yıldızıdır, / O benimdir, o benim milletimindir, / çatma, kurban olayım, çehreni, / Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış / şaşarım, / aşarım, / yırtarım dağları, taşarım.” söyleyişlerinde, yola çıkılan davanın benimsenmesi, sahiplenilmesi biçimindeki söyleyiş hem okuyanı hem de dinleyeni coşturmakta, adeta, “Ben de orada olmalıyım.” duygularını yüreğimize perçinlemektedir. Marş, kararlı söyleyişlerle donatılmış, okuyana ve dinleyene o kararlılığı yansıtan ruhi yapı içindedir.
Düşüncesini yerine göre sorgulayarak “Ne bu şiddet, bu celal?”, dile getiren Akif, yerine göre de durum tespiti yapar: “Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…” Ancak kendinden emin ve inançlı bir söyleyiş ile kararlılığını şiirin her köşesinde hissettirir:
“Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!”, emin ve kararlı.
Akif, “ben” sözcüğünü, kimi zaman ulusu temsilen kimi zaman da kendisi yerine kullanır. “Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. / Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.” gibi dizelerde ise “Benim” sözcüğünü hem kendi hem de ulus yerine ortak kimlikle kullanır.
“bana zincir vuracakmış, Garbın afakını sarmışsa” gibi söyleyişlerde, öğrenilen geçmiş zaman ekini kullanması, “bilmediğim bir durum / haberim yoktu, nasıl olmuş) tarzı bir söyleyiş değil, haddine mi; o da kim tarzı tersleme, alaya alma anlamlarında kullanmıştır.
“Şaşarım / aşarım / yıldızıdır / yaşarım / hakkıdır” söyleyişlerinde geniş zaman ekini kullanarak, geçmişten geleceğe mesajını şiirin her köşesine yerleştirmiştir.
“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,” dizesinde metin tahlili bakımından geniş boyutta işlenecek derinlik vardır. Garp/batı; güneşin battığı yer. Çelik zırhlarla donanacak kadar teknolojik üstünlüğe sahip batı, güneşin batışıyla karanlığa gömüldüğü gibi, teknolojik gelişmeye paralel erdemli değerlerini yüceltmediği için sömürgeci zihniyet içinde artan emperyalist yaklaşımları sonunda insanlığının da karanlığa gömüldüğünü göremeyecek haldedir.
Akif, oysa benim iman dolu (göğsümdeki imana nasıl inanıyor ve eminsem, aynı değerleri taşıyan) yiğitlerim var diyerek, teknolojinin her şey olmadığını, asıl olanın insanlık, erdem, iman olduğunu vurgulamıştır.
Akif, “‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?” dizesiyle, daha da gerilere götürmektedir. Medeniyet bu mudur dercesine, kendisini medeni sayan batılılara, sömürgeciliklerini, köle ticareti yaptıklarını, maden yatağı Afrika’yı hem ekonomik olarak sömürdüklerini hem de köle olarak insanlarından yararlandıklarını çağrıştırarak, “Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,” köhnemiş zihniyeti yaşlanmış, tek dişi kaldığı için avlanamayan, aç kaldığı için uluyarak sadece varlığını duyuran bir canavara benzetirken, onun ulumaya çalıştığı yerde, “Sen ulusun-yücesin- geçmişine bak, tarihte ne güzellikler göreceksin.” diyerek cesaret ve güven aşılamaya çalışır.
Bir yandan da atasözümüze telmih yaparak, “İt ürür kervan yürür.” anlamında, “Sen amacın doğrultusunda yürümene bak.” diyecektir.
İstiklal Marşımızda okuyanların anlamca zorlanacağı sözcük sayısı yok denecek kadar azdır: Vecd / şüheda / ceriham / ruh-i mücerred / izmihlal / cüda
Akıcı bir dil, içtenlikle söylenmişlik ve Anadolu coğrafyasındaki halkı kucaklayan, birleştirici bir yapısı vardır. Osmanlıcanın eğitim sisteminde yetişen birisi için, bugün bile açık ve anlaşılır olan söyleyişteki sadelik, şiirin vermek istediği duygu; düşünce ve ruhu halka benimsetmek ilkesi sezilir.
İstiklal Marşımızdaki dil, adeta senli-benli söyleşi havasındadır: Arkadaş, yurduma alçakları uğratma, sakın! / Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı / Sen şehit oğlusun / Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli / Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Bu bir maşın içine sinmiş insani sıcaklık, ulusal birlik ve kader birliğinin getirdiği güvenin eseridir.
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!” Akif, Bayrağa seslenerek şafaklar gibi dalgalanmasını ister. Şafak, günün ağarma vaktidir. Kızıl renktedir. Dalgalanmasının istediği hilal ise beyaz renktedir. Bayrağımıza öyle uhrevi bir değer vermekteki Akif, gök yüzüne baksan dalgalanan hilali şafağın kızıllığında göreceksin; İlahi bir oluşum gibi Bayrak hem şafağı kaplamış hem de gelecek aydınlığı müjdelemiş olacaktır.
Şafak doğudadır. Oysa garbın afakını çelik zırhlı duvar sarmıştır. Akif, doğacak güneşle birlikte Bayrağımızın aydınlığının batıdaki bu çelik duvarı da dağıtacağından emin ifadeler ortaya koyar.
Doğuda şafağın kızıllığıyla gün aydınlanırken, batıda ufkun kızıllığın Bayrağımızın rengi oluşturup, çelik zırhlı duvarları yıkarak, hilalin aydınlığı ile Ülkemizi sararken, var olan yıldızında, yaşam devam edecektir.
“Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.” Bu dizede, savaş tarihi açısından bir değerlendirme yapılmaktadır. Çünkü savaşların da kendi içinde kuralları vardır: Yaşlılara, kadın ve çocuklara cephe için aktif çalışmadıkları sürece dokunulması ahlaki değildir. Teslim olana kötü muamele savaş suçlarındandır. Mazluma yönelik katliamlar savaş suçlarındadır. Gel gör ki, Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusu her türlü hayasızlığı yapmaktadır. Kızlarımıza tecavüz, emzirmekte olan kadınlarımızın göğüs uçlarını makasla keserek yavrularını sütsüz bırakmak, ahırlara topladıkları insanlarımızı diri diri yakmak… O nedenledir ki “dursun bu hayasızca akın” Bu hayasızca akını durdurduğun zaman, Doğacaktır sana va’dettigi günler Hakk’ın…
İstiklal Marşımızın ilk dizesinde “sancak” tan söz eden Akif, kırkıncı dizesinde Bayrak diyecektir. Savaşa ordu olarak girip, millet olarak çıkacağımızın güçlü inancını simgelemektedir.
Ustaların eserlerinde sezebildiğiniz anlam incelikleri dil eğitiminin çok önemli olduğunun göstergesidir. Sancakla başlayıp bayrakla bitirmekteki derinlik üstadın satır aralarına yerleştirdiği anlam derinliğinde gizlenen bağımsızlık, düşünsel bütünlükteki Akif’in sarsılmaz iman örneğidir.
..................................YAZININ DEVAMI GELECEK..........................
BİR CEVAP YAZ