2023 SEÇİMİ YALNIZCA SEÇİM Mİ? 1
Shakespeare’in dünya kamuoyuna mal olmuş özlü sözü: OLMAK YA DA OLMAMAK. İŞTE, BÜTÜN MESELE BURDA.
Emperyalist sömürge zihniyet, Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde bağımsızlık aşkıyla şahlanan Anadolu insanından dört yıl gibi kısa sürede öyle şamar yemiş, öyle darbe almış ki, yüz yıldır bu acıyla kıvranmaktadır. Daha Lozan’da, anlaşmanın mürekkebi kurumadan, Baş müzakereci İsmet Paşa’ya, Lord Curzon tarafından “Memnun değiliz Lozan Antlaşması’nın müzakeresinden. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz. Cebime attıklarımın hepsini sizden bir bir çıkaracağım.” derken, ta o zamandan bu günlere zemin hazırlamaya başladığını bir kenara nasıl atabiliriz? Göz ardı edilecek bir söz olmadığı, dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George’un şu sözlerinde daha da öne çıkan durum değil midir? “Lozan, İngiltere’nin bu zamana kadar imzaladığı antlaşmaların en alçaltıcısıdır”
Asıl küstahlık ünlü İngiliz tarihçi Toynbee’nin: “Hemen hemen her konuda Türk ulusal istekleri, Lozan’da müttefikler tarafından kabul edilmiştir. Ve dünya, tarihte eşi olmayan bir olayla karşılaşmıştır. Yenilmiş, parçalanmış bir ulusun, bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en büyük ulusları ile tam eşit koşullar içinde karsı karsıya gelmesi ve Büyük Savaşın bu galiplerini dize getirerek her isteğini kabul ettirmesi şaşılacak bir şeydi.” demesiyle şaşkınlık ifade ederken aslında mantığını açığa vurarak, “TÜRKLER BİZLERLE NASIL EŞİT HAKLARA SAHİP OLDULAR?” tarzındaki küçümseyici duruşunu ifade etmiştir. (Lozan’la ilgili alıntılarda ULUÇ GÜRKAN’IN YAŞAYAN LOZAN yazısından yararlanılmıştır.)
Şimdi siz değerli okurlar, “Türkiye Cumhuriyeti için 2023 yılında yapılacak genel seçimler için, yüzlerce yıl önceden söylenmiş muhteşem bir söz; OLMAK YA DA OLMAMAK. İŞTE, BÜTÜN MESELE BURDA, ifadesiyle Lozan arasında nasıl bir bağ kurulmuş oldu?” diyebilirsiniz.
Cumhuriyetimizin 100. yılına erişmek mutluluk ve onurunu yaşadığımız 2023 yılında yaşanan olaylara baktığımızda, gözümüzü dört açıp biraz da tarihsel bakış açısıyla büyük fotoğraf oluşturarak görmeye çalıştığımızda işte o zaman siz de fark edeceksiniz dönen oyunları…
Yokluklar içinde, eskilerin deyimiyle yedi düveli dize getiren ataların torunları olarak, atalarımıza layık yaşayabildiğimizi söyleyebilir miyiz? Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Ankara, başkent ilan edilmiş, savaştığımız Yunanistan, Dost ve kardeş Azerbaycan, dostumuz Pakistan ve Kurtuluş Savaşında (Ülkelerinde yaşanan Bolşevik devrimini sağlamlaştırmak, kapitalistlere karşı arada sınır oluşturmak vs. nedenlere ve ayrıntılara girmeden) en büyük desteği gördüğümüz Sovyet Rusya’nın büyükelçilikleri dışında büyükelçilik Ankara’da yoktu.
Nedeni basit, cephede teslim olmuşlar ancak masada kaybetmeyi de içlerine sindiremedikleri için ruhları can çekişmekteydi. Amaçları, uluslararası baskı oluşturup, içerideki uzantılarının da destekleriyle, “Bakın dünya Ankara’yı değil, İstanbul’u başkent olarak görmek istiyor. Bu uygar dünyayı dinleyip, başkenti İstanbul yapalım.” oyununun sahnelenmesini, böylece ilk raundu aldık demeyi planlıyorlardı.
Bunun bir başka ayağı da içerdeki işbirlikçilerle yeniden ayaklanıp tek adam yönetimi olan padişahlığı getirmekti. Kısaca kukla yapıp yönettikleri Osmanlı ruhuna sarılmak için uğraşıyorlardı.
Oysa karşılarında asrın değil, asırların aşamadığı bir deha vardı: Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK. O büyüklük hastalarını altı yıllık uğraşı ve diplomasiyle dize getirmiş, tıpış tıpış Başkent Ankara’ya elçiliklerini taşımışlardı. (Birçok kaynakta ayrıntılar bulabilirsiniz. Ancak Yılmaz ÖZDİL’in ANKA KUŞU kitabında daha akıcı üslupla okursunuz.)
Emperyalistler direndikleri her noktada kaybedince, çözümü Kurtuluşun Mimarı, Zaferin başkomutanı Atatürk’ten sonraya bırakmak üzere ara vermeyi uygun bulmuşlar. Güzel de boş durmamışlar ki: Alt yapıyı kurup, işbirlikçilerini donatıp uygun zamanı beklemeye koyulmuşlar.
DEVAM EDECEK…
BİR CEVAP YAZ