*GENEL BİR BAKIŞ: COVİD-19, GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ -1
2020 yeni doğmuştu. 2019 giderken kıskançlık mı gösterdi bilinmez, bir mikrop sıçrattı, çamur at izi kalsın dercesine. “Bilim Çin’de de olsa alınız.” Hadisine rağmen, bugün bilimsel geri kalmışlığı yaşayan İslam dünyası da dâhil herkes, 2019 yılının attığı virüsle öyle ya da böyle tanışmıştı: COVİD-19
Yöntemi mi yanlış, amacından mı sapmıştı anlayamadım, dünyamızı sardı dört ay gibi bir zamanda.
Edebiyatımızın mizahi gücü kadar anlam derinliği olan nükteleri vardır: Bir sinek bir kartalı aldı, çaldı, vurdu yere. Yalan değil ben de gördüm tozunu. Sekiz milyarı aşan nüfusuyla insanlığı yerlere sermişti, gözle dahi görünmeyen o virüs.
Değişti; insanlık, insani değerler. Deprem, sel, yangın değildi; bir yerde değil her yerde adından söz ettiren bir doyumsuz çılgındı, virüs Covid-19.
Kimisi “yeni” sıfatını ekleyip, yeni koronavirüs diyordu, kimisi Covid-19 diyordu. Kim ne derse desin, adı ne olursa olsun, insanlığı sersemletmiş, pençesinden kurtulanlar için, koca koca adamlar davul çalıp alkış tutuyordu. Görmediği düşmana karşı savaşmanın galibiyetine kendini adayan insanlık, uzayı fethetme yarışı yaparken; binlerce kilometre ötedeki insanı gözünden vuracak silahları icat ederken büyüklük taslayan değil miydi?
Ortak bir etkinlik yapmak bir yana, kalabalıkların bir araya gelmesi bile yasaktı. Kim derdi ki uyuşturucu gibi insanlığı sarmış futbol tutkusu aylarca ertelenecekti, baskılara karşın çim sahalar futbolla şenlenirken, tribünler boş kalacaktı. Kim hayal edebilirdi ki, Vatikan ayinleri boş meydanlara karşı yapılacaktı. Kim akıl erdirebilirdi ki Allah’ın yeryüzünde evi kabul edilen ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe,1979 yılındaki baskından bu yana ilk kez böylesine boş, hatta ibadete kapalı olacaktı. Bu baskın, AA arşivinde aşağıdaki haliyle özetlenmektedir:
“İsyancıların lideri Cuheyman el-Uteybi, 18 yıl boyunca Suud Kraliyet ordusunda görev aldıktan sonra rejime tepkisi nedeniyle 1973'te istifa etti. Cuheyman, Suud rejiminin "yozlaşmış, batılı ülkelerle fazla içli-dışlı ve artık İslamiyet’i temsil etmediğini" düşünüyordu. Medine'de üniversite gençleriyle tanışan Cuheyman, onları etrafında toplayarak Yeni İhvan adından bir grup kurdu. Yeni İhvan, Hicri takvime göre 15. yüzyılın ilk günü olan 20 Kasım 1979'da sabah namazında Kâbe’ye baskın düzenledi. İki haftalık sürecin sonunda, 127 Suud askeri, 117 Yeni İhvan grubu üyesi ve olay sırasında çevrede bulunan 26 kişi hayatını kaybetti. Cuheyman da dâhil ele geçirilen 63 Yeni ihvan üyesi idam edildi.
Suudi Arabistan'ın en önemli resmi kurumlarından Yüksek Âlimler Heyeti, Suud rejimine, isyancılara karşı silahlı müdahale fetvası verdi. Yaklaşık 15 gün boyunca devam eden baskın, Fransa'dan gelen özel bir timin yardımıyla sona erdirildi. Fransız askerlerinin, gayrimüslimlerin alınmadığı Mekke'ye, âlimlerin fetvası üzerine kelime-i şehadet getirerek girdiği iddia edildi.
İran Devrimi'nden Sovyetler ‘in Afganistan'ı işgaline, Usame Bin Ladin'den radikal ideolojilerin çıkışına kadar birçok olaya sahne olan 1979 yılı, bölge için oldukça önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.”
Covid-19 madalyonun ikiyüzlü olduğunu gözler önüne seriyordu. Birinci yüzünde insan gibi görünen varlığı, ikinci yüzde aslında kendini imha edecek kadar gözünü kan bürümüş bir canlıyı gösteriyordu.
İddialar peş peşe geliyor, birileri, laboratuvar ortamında Çin tarafından üretildi diyor, birileri, “Öyle, ancak ABD destekliydi.” diyerek, ekliyordu.
Çinlilerin, yarasa, yılan, kedi, köpek, pangolin(karıncayiyen) ve daha birçok börtü böcekle beslendiğini bilenlerden, covid-19 virüsünün, bu tür hayvanların etlerinin satıldığı (pazarlardan) bölgeden yayıldığını söyleyenler de az değildi.
İddia mı? İstemediğin kadar. Yılanların da yaşadığı gölde füze başlığı bulunmuşmuş, bu virüs, ABD füzesiyle Çin ekonomisini çökertmek amacıyla atılmışmış…
Kim ne der, neye dayandırarak der onu bilemem de bildiğim gerçek, yaşadıklarımızdır: Eylül 2020 ortalarında gezegenimizde, yirmi sekiz milyona yaklaşan hastalığın bulaştığı insan, dokuz yüz bine yaklaşan ölüm ve alt üst olmuş ruhlarımızla, her doğan güne “Ne olacak?” sorusuyla başlayışımızın getirdiği karamsarlık…
İddialar hesapsızca ortalarda dolaşırken, cehaletin acı haber ve görüntüleri de dillerde dolaşmaktaydı. İran’da kutsal sayılan bir türbenin parmaklıklarını yalayarak virüse karşı korunacaklarına inanların sergiledikleri ibretlik tablolar da hafızalara kazınmaktaydı.
İran’da bunlar yaşanırken bizim fırsatçılar boş durur mu? Virüse karşı dua ile korunduklarını, üfürüklerinin virüs hatalığına iyi geldiğini iddia edenler, internet sayfalarını süslüyorlardı.
Atatürk, “Hayatta en doğru yol gösterici (rehber) bilimdir.” derken, İslam’ın akıl dini olduğu gerçeğini de dile getiren açıklamalar yapmıştı.
Ancak cehaletin karanlığında at koşturanlar, İslam’a da yakınmayan davranışlardan geri kalmıyorlardı. Dünya çareyi bilimde ararken, bilimdışı davrananlar da maalesef vardı.
İnsanlık, felaketler karşısında kitlesel panik yaşar. Bu panik hali, felaketin büyüklüğü, süresi ve açtığı yaraların derinliği oranında artar. Yaşanan felaketler küresel bir afete dönüşünce insanlık, algılama; uygulama ve çözüm konusunda da çelişkiler yaşamaktadır.
Felaketler, zamansız geldiği gibi plansız ve hazırlıksız yakalanan insanlarda değer kayıpları yaşatmaktadır. Bu COVİD-19 pandemisinde yürekler burkan görüntülerde olduğu gibi: Çeşitli ülkelerde yaşlıların ölüme terkedilmesi, sokak ortasında bayılıp yere yığılan hastalardan hızla uzaklaşılması, insanların ve ülkelerin maske kavgaları...
Yukarıda sayılan psikolojik durum dikkate alındığında, alınan kararlar ve uygulamalar, getirilen yasaklar veya kısıtlamalar normal bir durum gibi değerlendirilmemeli, yaşadıklarımıza “olağanüstü haller, olağanüstü tedbirler yaratır” düşüncesiyle, bakmak gerekecektir.
Konu, sağlık; olay, bütün insanlığı ilgilendiren boyutta olunca farklı bakış açıları da gündeme geliyor. Bakışların kaynağı düşüncelerin dayandığı temel de inandırıcı özellik gösteriyorsa, düşünmemiz için epey neden var demektir.
Sözcü gazetesi yazarı SERPİL YILMAZ (23 Mayıs 2020) köşesinde 20 Mayıs Dünya Bal Günü konusuna değindiği yazısının bir bölümünde, “Amerika ve İngiltere endüstriyel tarımın faturasını mı ödüyor?” ara başlığı altında şunları ifade etmektedir:
“Nobel ödüllü ünlü fizikçi Albert Einstein (1879-1955) “Arılar olmasa insanlık ancak 4 yıl yaşayabilir. Arılar döllenmezse; tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz” demiş…
Einstein'a atfedilen bu söz yalnızca, “20 Mayıs Dünya Bal Günü” değil, Covid-19 salgını da hatırlatıyor. Tarihi, 20 Mayıs 2020: Dünyada Covid-19'dan yaşamını yitiren 321 bin insanın 91 bini ABD'de, 35 bini İngiltere'de yaşıyordu…
Arılarda koloni halinde yok oluş haritasına baktığımızda bu iki “hadise” arasında paralellik kurmak hiç de zor değil. “İngiliz Arıcılar Birliği-BBKA” 2018 raporunda, Birleşik Krallık’ ta yaşanan toplu arı ölümlerinin, gıda kıtlığına yol açacağı tehlikesine vurgu yapıldı. 2007 yılında İngiltere'de yaşanan “Koloni Çöküş Sendromu” (CCD) neticesinde arılarda yüzde 30'lara varan oranlarda kayıplar yaşanmıştı.
2004'te Kaliforniya'da büyük bir arı kaybı meydana gelmişti. ABD'de arı kayıpları 2017'de yüzde 33'e ulaştı. ABD'de mısır alanlarının yarısından fazlasını kaplayan GDO'lu mısırın bu çöküşte etkili olduğu öne sürüldü.
Amerikan üniversitesi Harvard, 12 yıl süren araştırmayla RobotBee (robot arı) projesi üretti… Viral hastalıklar, küreselleşme nedeniyle dünyaya hızlı yayılan yeni zararlılar, tarımsal alanı daraltan kentleşme, iklim değişikliği arılarda toplu ölümlere neden olabiliyor.
Demem o ki; biyoçeşitliliğin önemini kavratan Covid-19 insanlığa bilmediği değil, bildiği ama umursamadığı gerçeği yaşatıyor…”
*Bu yazı 2020'de yazılmış ancak yayınlanmamış PENCEREMDEKİ COVİD-19 adlı kitabımdan alınmıştır.
BİR CEVAP YAZ