HER GİDEN CANDA
Her giden canda çığlıktır duyduğum siren sesi
Çocukluğum gider, masallarıyla
Adile’dir kahkahasıyla…
Mahmut hoca gelir aklıma,
Ben de kurabildim mi böylesine taht
Her siren sesiyle heyhat
Gençliğim gider sevdalarıyla Akan Tarık’tır.
İzlerken Tibet Kartal’ı olmuşumdur ben de onun Tarkan’ı
Yiğitlik, korkusuzluk
Hele ok atmadaki hüneri,
Malkoçoğlu değildir giden, ömrümüzün gerilerde kalmış
Unutulmaya yüz tutmuş yaşanmışlıklarıdır
Billur gibi çağlayan sesiyle kulaklarımızda Zeki Müren
Çocuksu yanımızdan akarken Akçatepe Halit,
Bir çığlıktır Aşık Reyhani,
Çobanoğlu Murat,
Veysel, Mahsuni
Sayarak saygısızlık etmeden,
Her değerde giden değerlerimiz
Yanmalı acıyla ciğerlerimiz
Dolmuyor yerleri
Her siren bir değil, bin defa düşündürür
Ne yaşamış ne yapmıştır
Eriştiği hayalleri yanında açık kalmış mıdır gözleri
Söylese de herkes, “yaz tahtaya bir daha”
Çağlayamaz “dağlar dağlar” deyip de
Ayağına Nazo gelinin, hal hal takamaz
Barış Manço olamaz
Bir umut, bir yarınlar destesidir her siren sesi
Her gidenin veda sesidir duyulan
Küslükleri, dargınlıkları…
Keşkeleri, vahları, aldıkları ahlarıdır her siren,
Duyurandır aslında ömrü bitiren
Her siren bir komşudur,
Bir ana, bir baba…
Ya ana kuzusudur ya bir yavuklu
Ya sıradan biridir ya bir kavuklu
Ya elleri kınalıysa, terlememişse bıyığı
Artar acısı daha derinden
Kavuşamamış sevgilinin asılı kalmış duvağıyla
Bir çığlıktır her siren sesi
Yarım kalmış öykülerin adıdır her siren
Sonsuzluğa gideni bildiren.
BİR CEVAP YAZ