01 Ocak 2022, 18:04 tarihinde eklendi

NEYMİŞ 2010

NEYMİŞ 2010

Değerli okuyucu, YENİ YIL konusunda birşeyler yazmak istedim. Neresinden tutsam elimde kalan gerçekler dizisi... UZAK ASLINDA YAKINDIR adlı kitabımda yer alan NEYMİŞ 2010 başlıklı yazıma bir göz attım. Değişen bir şeyler olmadığı gibi daha kötüye giden çevre sorunları yanında dünyayı kasıp kavuran COVİD 19 salgınıyla boğuşan  insanlık vardı 2020-2021'de. Ülkemiz ayrıca büyük bir ekonomik sorunla boğuşuyordu. Yeniden yazmaya ruhumun enerjisi yetmedi, yazmaya cesaret edemedim. Sizleri, 2009'dan 2010 yılına geçişte neler yazmışsam, o yazıyla başbaşa bırakıyorum:

Takvimlerin değişmesine mi günlerin geçmesine mi yeni yıl diyoruz? Gerçekte değişen nedir? Gerçekte yeni nedir, yeni yıl nedir?

Dünyaya baktığımızda İsrail hala, hukuksuzluğunu sürdürüyor; uluslar bu durum karşısında ikiyüzlülüğünü koruyorsa;

Ekolojik denge bozulmuş, küresel ısınma mevsimlerin yerini oynatmış; kuraklık, sel gibi felaketlerle dünyamız kurtarılma çığlığı atarken, devletleri yönetenler bu çığlıklara kulak tıkamaya hala devam ediyorsa;

Açlıktan ölümlere karşın silah, hala en çok para ayrılan yatırım alanı oluyorsa;

Canlı bombalar, masumları öldürerek amaçlarına hizmet ettiklerini düşünüyorsa;

İlaç firmalarının kar endişesiyle ortaya attıkları, bir yıl sars, bir yıl kuş bir yıl da domuz gribi dedikleri salgınlara koca koca unvan sahipleri maşa oluyorsa;

Ülkeler iç savaşlara sürükleniyor, bundan süper güçler nemalanıyorsa; ölenlere sahte bir başsağlığı mesajı yayınlayıp arkadan, olayları tetikleme yüzsüzlüğünü sürdürüyorsa;

Uyuşturucu ticareti önlenemiyor, gençler bu maddelerle can vermeye devam ediyorsa; uyuşturucudan kazanılan paralarla terör örgütleri finanse ediliyorsa;

Terör örgütleri hala el altından destekleniyor, kardeşler birbirine düşürülüyorsa;

Hıv virüsü ve kanser hala can almaya devam ediyorsa;  uzaya istasyon kuran insanlık bu hastalıklara çare bulamadığını söylüyorsa;

Acımak geliyor içimden insanlığa ve insanlara, yeni yıl diye ömürden giden günlerini kutladıkları için.

Acımak geliyor içimden, yeni diye uyandıkları gün, geride eski diye bıraktıkları yılın yükleriyle doluyken, bunca eğlence niye?

Hıristiyan dünyanın liderlerine sormak istiyorum: İçinizden atamadığınız ikiyüzlülükle mi karşılıyorsunuz İsa’nın doğum gününü? Yoksa İsa’nın emrettiği gibi insan olmak için uyanmaya mı bu kutlamalar?

Anadolu insanı gerçekten hoşgörünün ender örneklerindendir. Bizler, Hıristiyan vatandaşlarımızla İsa’nın doğum gününü kutlarken, Müslüman vatandaşlarımızla, yeni gelen yılı karşılamak için kutlama yaparız. O kutlamaların sarhoşluğunda uyanırız yeni yıla; yeni güne: Saatler, öğrencilerin, okula; memurların, işe gitme vaktini gösteriyordu. Sokakların yoğun olduğu dakikalardı. Yıllar öncesinde kâbus gibi yaşanan işe gitme telaşının yaşandığına kim inanırdı yollar rahat, ulaşım kolay, işe geç kalma derdi yokken.

Dış borç diye bir şeylerden söz edildiği günler tarih olmuştu. İç borçlanma çoktan unuttuğumuz sözcükler olmuştu.

Yollarımızın temizliği; insanların sokaklardaki medeni tavırları; trafik kazalarının dünya ortalamasının çok altında olduğu; magandaların kurşunlarına kurban vermediğimiz günleri yaşamanın doyumsuz tadı vardı, ruhlarımızda.

Hastane kapılarından geri çevrilen hastaların acısına inat, şimdi her cankurtaranın kendi hastanelerine gelmesini istiyordu, doktorlar; başhekimler. Sosyal güvencesinin yokluğu yüzünden geri çevrilmiyordu insanlar, hastane kapılarından

Sokaklarımızda yuvasız, yurtsuz yaşlılar, çocuklar kalmamış; her biri devletin şefkatli kollarında sıcacık yuvalarında geleceğe umutla bakıyordu.

Güneyi, Kuzeyi; Doğusu Batısı, terör nedeniyle toprağa verdiğimiz canlarımızın kanlarıyla suladığı topraklarda yeniden barış içinde yaşamanın mutluluğuyla kaynaşmışlardı.

Kültür ve sanat etkinlikleri İstanbul’u aratmıyordu Van’da, Muş’ta, Siirt’te. Yeni buluşlara yelken açan Türk üniversiteleri yurt dışından ülkemize okumaya gelen gençlerin sayısını artırıyordu.

Yıllar önce yurtdışına giden gençlerimizle yaşanan beyin göçü tersine dönmüş, Avrupa’nın ve Amerika’nın zeki gençleri Türk Üniversitelerine geliyordu.

Basından öğrenmiştim, nitelikli iş gücünde ve ara iş gücünde epey açığımız varmış. Yüksek ücretler ödenecek bu işler için Avrupa’dan gelen gençlerin sayısı yetmeyince, Asya iş gücünden yararlanmak için harekete geçmiş durumdaymışız.

En önemli değişim siyaset dünyamızda yaşanmış. Torpil, kayırma gibi ahlak dışı davranışlar tarih olmuş. “Hamili kart” uygulaması unutulduğundan, yeni nesil bu terimin anlamını bilmiyormuş. İşe eleman alımlarında kesinlikle liyakat aranıyormuş.

Uluslararası alanda edebi, sportif başarılar kanıksanmış; gençlerimiz, yeni başarılara yelken açmak hevesindeymiş.

Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi üyeliğine alınsın diye, BM’nin kuruluş yasasında değişim yapılmış.

Türk uzay üslerinden neredeyse günde bir füze fırlatılır olmuş. Yerel yönetimler, akademik çalışmalarda örnek adımlar atar olmuştu.

Yeni bir yıl geliyordu. Yılbaşı kutlamalarında eğlenceye ayrılan paraların bir kısmını Afrika ülkelerine göndermek istemiştik de ihtiyaçları kalmadığından huzur evlerinin modernizasyonuna aktarmıştık.

  01.01.2010: Böyle bir rüyadan uyanmak, imkânsız da olsa, rüya olmasının hayali bile güzeldi.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *