ÂŞIK VEYSEL VE OZANLAR HAFTASI
Halk ozanı Murat ÇOBANOĞLU ile bir ozanlar gecesinde karşılaşmıştım. Bu değerli halk ozanıyla o gecede epeyce konuşma fırsatım olmuştu. Unutamadığım bir sözü hala kulaklarımda çınlamaktadır: Vatanım söz konusu olunca, sazım süngü; sözüm mermi gibidir.
Mehmet Emin YURDAKUL, sanki ÇOBANOĞLU’nun ne demek istediğini şu dizelerle açıklamaya çalışıyordu:
Unutma ki, şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
21 Mart 1973 tarihi, görmeyen gözleriyle dünyamızı aydınlatacak kadar erdem ışığına sahip bir ozanı aramızdan çok sevdiği dostu, kara toprağa götürürken bıraktığı mirasın oluşum anılarını yazmaya başlıyordu.
Ben giderim adım kalır // Dostlar beni hatırlasın diyen âşık Veysel, her insan gibi unutulmak korkusu taşımış, bunu da sözü dolandırmadan dile getirmiş. Ancak Veysel, dünyanın renklerine kapanan gözlerini gönül ışığıyla aydınlatma yolunu seçmiş. Hem engelli olmanın insanca çaba, üretim ve yaşamaya engel olmadığını göstermiş, hem de görmediği halde gönülleri fethetmiştir.
Halkın ozanı olarak halk dilini kullanmaktaki ustalığı kadar, unutulmayan dizelerde öğütler verirken erdemi ve düşünmeyi göz ardı etmemiş.
Kim okurdu kim yazardı // Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi // Fikir başka başk’ olmasa
Koyunu kurttan uzak tutan nedenleri, insan yaşantısına aktardığınızda sayfalar dolusu yazı, yüzlerce neden ortaya çıkar.
Siz dünyanın en güzel insanı olabilirsiniz. Fakat “Güzelliğin on para etmez // bu bendeki aşk olmasa.”dedikten sonra akan sular durur. Yüzlerce satırda anlatmaya çalıştığınız duygu ve düşünce, iki dizede bağlanıp kalmış. Edebi dil ve edebi anlatımın gönül tahtında kurulan güzele seslenişinde, doruk noktasıdır bu.
Ömrümüzün, sevgisiz ve amaçsız olması halinde çekilmez bir hal alacağını herkes bilir bilmesine de bunca kavga, bunca sıkıntı nedendir? Cevabı uzakta aramaya gerek yok
Beni hor görme kardeşim·//Sen altınsın ben tunç muyum·//Aynı vardan var olmuşuz·//Sen gümüşsün ben sac mıyım·//
Ne var ise sende bende·//Aynı varlık her bedende·//Yarın mezara girende·// Sen toksun da ben aç mıyım//
Topraktandır cümle beden·//Nefsini öldür ölmeden·//Böyle emretmiş yaradan·//Sen kalemsin ben uç muyum··? Ozan, eğitim bilimlerinde adına EMPATİ denilen düşüncenin davranışa dönüş biçimini saza koştuğu sözlerle anlatmış.
Bugün, çıkar kavgalarının, kardeş kavgalarının, dünya malı için toprağa serilen canların ardında, gerçekte ne yatmaktadır dersiniz?
Tasavvufi halk şiirinin büyük ustası, bizim Yunus;
“Mal sahibi mülk sahibi// Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan Mülk de yalan// Var biraz da sen oyalan.”diyerek, kalıcı olmanın dünya malıyla değil, gönül haliyle olduğunu ne güzel de anlatmış
“Yunus Emre der hoca // Gerekse var bin Hac’ca
Hepisinden iyice // Bir gönüle girmektir.”demiş de ne güzel anlatmış, insanların birbirini sevmelerini. İbadetin uzakta değil, biçimde değil imana ev sahipliği yapan gönülde aranmasını ne güzel özetlemiş.
Yüce Peygamberimiz, bir hadisinde, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız.”buyuruyorsa, yukarıdaki dizelerin de bir anlamda kaynağını oluşturuyor.
Veysel, gördüğü sorunlar karşısında çözüm önermeyi, bunu yaparken de erdemli hareket etmeyi elden bırakmıyor:
Herkes ilim deryasında yüzüyor // Çıkmış ayın çevresinde geziyor
Yazık bize yollarımız uzuyor // Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Doğru söze ne denir. Dünya, bilimsel gelişmelerle yarışan ülkelerin başarılarıyla yol alırken, biz az mı çektik kavgalardan; kargaşalardan. Halen de çekmekteyiz, geçmişten ders almadan.
Veysel birliğe, dirliğe ve bütünlüğe giden yolda birleşme merkezini de göstermeyi ihmal etmez.
Kitaplar yazılmış nasihat dolu //Birlikte güçlenir gençliğin kolu
Gençliğe emanet Atatürk yolu //Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
“Yurdakul’un haykırışı, Çobanoğlu’nun mermisi ve süngüsü gibi sözlerdir.”anlayana dersem hata etmemiş olurum, sanırım.
Ozanlarımız ve ozan dilimiz o kadar bereketli ki, dile getiremediğim ozanlar ve düşünceleri adına üzülüyorum.
Neşet ERTAŞ, Âşık Mahsuni Şerif, Reyhanî gibi günümüz denilecek kadar taze; Ruhsati, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni yakın çağın; Karacaoğlan, Köroğlu, Pir Sultan Abdal gibi kökleşmiş ulu çınarları ve daha nicelerini şairlerini anlamak isteyen siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Ozan deryasına dalmak çıkmaktan zordur. Çünkü dalmayı başaran çıkmayı düşünmez.
BİR CEVAP YAZ