YAŞAYAN RUH, YAZDIRAN RUH MUDUR (2)
2-İstiklal Marşı hangi ortamda yazılmıştır:
İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşı ortamında yazılmıştır, dersem çok yüzeysel bir yanıt vermiş olurum. İstiklal Marşımızın içini dolduran kavramlar, değerler, o ruh, o coşkun yapı aslında 1699 Karlofça Barış Anlaşmasında beri gerileme, yenilgiler ve toprak kaybının halk üzerinde oluşturduğu çöküntüyle doluşan ölü toprağını atma ruhuyla yazılmıştır.
Balkan savaşları sırasında Silivri ve Çatalca Cephelerinde 750 bin şehidin Anadolu’da yarattığı çöküntüden sonra yazılmıştır.
Sarıkamış’ta düşmana tek kurşun dahi sıkmadan soğuk/ayaz altında donan yaklaşık 100 bin şehidin acı haberlerinin oluşturduğu ruhsal çöküntüden sonra yazılmıştır.
İki yüz elli bin şehidin toprakla buluştuğu Çanakkale’de; umutlarını, hayallerini, geleceklerini yaşlarıyla birlikte toprağa gömen, kanlarıyla destan yazanların ardından yazılmıştır.
“O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak.” dizesinde bir ruh, bir derinlik bir ulusun yaşam felsefesini oluşturan değerler vardır. “Benim.” diyebilmek, sahiplenmek, yani bir görev anında sağına soluna bakarak yapacak birini aramak değil, “Ben varım.” diyebilmek. Tıpkı, Çanakkale’yi geçilmez yapan Mustafa Kemal’in sorumluluğu üzerine alarak, bir destan yazdırması gibi.
İslamiyet öncesi inancımıza göre, her insanın bir yıldızı vardır. Ne zaman bir yıldız kaysa bir can gitti düşüncesiyle, yıldız kaymalarına üzüntüyle yaklaşılırdı. Bu düşünce Anadolu’da 80’li yıllara kadar yaygındı.
Akif, söz sanatlarından yararlanarak, gerçekte dalgalanmakta olan Bayrağımızdaki yıldızı, dolaylı olarak da sönmeyecek ocakları tüttürecek varlıkların gökyüzündeki yıldızlarını kastetmektedir.
Tıpkı, Halim YAĞCIOĞLU’nun dizelerinde ifade ettiği gibi:
Gökte yıldız denizde kum tükenir
Bu vatan bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez
İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez. Sönmeyen ateş benim, ben ve benim gibiler, Atatürk’ün ideallerini yaşatanlar tükenmez; “bu ruha sahip insanları sayamazsınız ki bitiresiniz” dercesine
İstiklal Marşımızın yazılmasına giden yolun başlangıcını Akif’in Çanakkale Şahitleri için yazdığı efsanevi şiirden başlatmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü Akif, yukarıda sıraladığım can kayıplarımızı yaşayan, yıkılan imparatorluktan, bağımsız devlete giden acılı sürecin ruh haliyle, bütün Anadolu’nun çektiği yoksulluğu, acıları, işgalin zalimane tutumlarını içinde duymuş, Mustafa Kemal’in duyduğu sorumluluk duygusuyla, yeniden inşa edilecek devletin duvarlarını ören ustalardan biri olmuştur.
İşte o acıların son çığlığı gibiydi Çanakkale Şehitlerine şiiri:
“Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...” dizeleriyle bir gerçeği farklı söyleyişle dile getirmektedir. Bedr Savaşı, İslam dünyasının ilk zaferidir. İslam’ın ilk Müslümanlarına güven vermesi, toprak edinebilme ve devlet olabilmesi sonuçlarıyla çok önemlidir. Eğer Bedr yenilgiyle sonuçlansaydı, belki de İslam’ın yeryüzünden silinmesi demekti.
Oysa, “Kesin olarak bilesiniz ki bu zikri (vahyi, Kur'an’ı) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” (Hicr, 15/9) ayetinde ifade edildiği üzere, Kur’an yeryüzüne indiren O’nu koruyacağını da belirtmektedir. Öyleyse Çanakkale ve Bedr arasında Akif nasıl bir bağlantı kurmaktadır?
Kısaca Çanakkale’ye de bakalım: Çanakkale geçilseydi; İstanbul düşecek, dolayısıyla payitaht düşmüş olacaktı. Hem İslam’ın halifeliği esaret altına alınarak yok edilecek, hem de Anadolu coğrafyasından Türk- İslam nüfus sürülecek, bu tehlike belki de İslam’ın da sonu olacaktı.
Akif, “-yenilgiyle bakarsak- tıpkı Bedr nasıl İslam’ın sonunu getirecekti ise, Çanakkale de aynı sonu doğuracaktı. Böylece var olma savaşı kaybedilmiş, devlet tarihe gömülmüş olacaktı.” benzerliğinden öte, “-zaferle bakarsak- Bedr ’de nasıl ki İslam yeryüzünde tutundu, devletleşmeye başladı, Çanakkale ile de Devletimiz (dolayısıyla İslam) tutundu.
Yukarıdaki ayet bir koruma desteği sunan manevi gücü işaret ediyorsa, o gücün cephedeki simgesi/temsilcisi/askeri Mustafa Kemal idi. İnsanların kaderine inanıyorsak, Mustafa Kemal’in kaderinde Çanakkale’de olmak varsa, Alman General Liman von Sanders’in stratejik hata dolu emirlerini iptal edip, “Tarih karşısında sorumluluğu ben üstüme alıyorum” demesi de çocuk yaşta şehitlerimizin korkusuzca can vermesi de böyle değerlendirilebilir.
“Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!” Güneş hilalden daha üstündür. Akif, neden güneşler batırmaktadır? Bayrağımızda yer alan hilal, özgürce dalgalandıkça, bu ulus için aydınlık demektir. İşte o aydınlık için ne canlar toprağa düşmektedir? Birinci anlamı böyle değerlendirdiğimiz gibi, bir başka açıdan, devletimiz de bayrağımız da birdir. O bir uğruna kaç güneşler battı derken, geçen günler ve yaşanan karanlıklar ifade edilmiştir, diyebiliriz.
“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i…” dizesindeki (tevhid) birliği ifade etmektedir. Çanakkale’de birliğimiz koruyan kanlar, “Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal” dizesinde dile gelmektedir.
Bayrağımıza karşı saygı duruşuna geçerek söylediğimiz İstiklal Marşı, sadece bir kalem ürünü değil, bir tarih, bir inanç, bir değerler bütünlüğüdür.
...............................YAZININ DEVAMI GELECEK.........................
BİR CEVAP YAZ