28 Mart 2021, 13:47 tarihinde eklendi

YAŞAYAN RUH, YAZDIRAN RUH MUDUR (6)

YAŞAYAN RUH, YAZDIRAN RUH MUDUR (6)

6- Mit ve Motifler Üzerinden Anlam Derinliğine Bakış…

İstiklal Marşımız tahlil edilmek üzere dikkatlice değerlendirildiğinde gerek İslamiyet ve gerekse İslamiyet öncesi dönem ve inançlara ait motifler ve mitlerle dolu olduğu görülecektir.

Sayı motifi: Evrensel ve ulusal kültürlerle inançlar içerisinde benimsenmiş anlamlarına göre uğurlu/uğursuz, iyi/kötü … gibi değerlerle donatılmış sayısal kavramlar vardır. 1, 3, 5, 7, 9, 10, 12, 40, 41, vb. gibi.

1- Hemen hemen bütün kültür ve inançlarda, bir olan Allah/Tanrı olarak değerlendirilir. İlk olması, tek olması hem eşsiz hem de sıra bakımında ilk olması özelliklerinden yola çıkıldığı kanaati ile…

40- 40 sayısının İslamiyet başta olmak üzere çeşitli din ve kültürlerde yer aldığı görülür. Çeşitli kaynakların birleştiği ortak noktalardan bazıları, İslam dini için: Hz. Muhammed'e 40 yaşında peygamberlik verilmesi, İslam dininin yayılmaya başlaması sırasında O’na ilk bağlananların kırk kişi olması, hamileliğin insan soyunda 40 hafta sürmesi, insanın malının kırkta birini zekât olarak verilmesi emri bu sayının kutsallığına olan inancı yerleştirmiştir.

41- Kırk Allah’ın takdiri, 1 Allah’ın varlığı, koruyan ve kollayan olarak Allah, kötü bakış/düşünce/sonuçlardan korusun anlamında 41 sayı motifi olarak karşımıza çıkar.

Şiirin dokuz kıtasının dört dizeden, onuncu kıtasının beş dizeden oluştuğu görülür. Böylece 41 dize eder. 41 sayı motifi olarak hayırlı, uğurlu olduğu düşünülen bir motiftir. 

Bu konuda farklı din ve kültürlerde farklı örnekler olmakla birlikte, (Sayı motifleri ayrıntılı ve kaynakçalı olarak konuyla ilgili kitap çalışmamda yer alacaktır.) sözü uzatmadan konumuza döndüğümüzde, “Akif kırk sayısını bilmiyor muydu ki kırk dizede değil, kırk bir dizede Marşı bitirmiştir?” sorusuyla karşılaşabiliriz. Neden kırk bir?

  1. Şiir yazma anına gidersek, Akif içindeki coşkuyu durduramamış, adeta “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.” dercesine kırk birinci dizede durabilmiştir.
  2. Sayı motiflerinden 1 tek olmayı, İslami düşüncede Allah’ı simgeler. Allah’ın izlerini taşıyan kırk motifini şimdi (1) ile birleştirdiğinizde, “kırk bir kere maşallah” dileği karşımıza çıkar mı? Evet. Akif, yaşanılan coşkuyu, özellikle Atatürk’ün İsmet İnönü’ye “Siz orada yalnızca düşmanı değil, bu milletin makus talihini de yendiniz.” diyen telgrafındaki coşkuyla açılan aydınlık kapıları için, halk tabiriyle nazar değmesin anlamında kırk bir sayısına ulaştığını görüş ve kanaatim olarak bilgilerinize sunmaktayım.
  3. Akif, söyleyişteki vurguyu artırmak için tekrarlama gibi bir dize ekleme yolunu seçmiştir.

Yıldız motifi: İslamiyet öncesi inanç içerisinde, gökteki her bir yıldız, yerdeki bir insanın simgesi/temsilcisi/varlığının işaretiydi. Kayan her yıldız, yeryüzünde bir canın eksildiğinin habercisiydi. Bu nedenle “O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;” diyen Akif hem Bayrağımızdaki yıldızı sahiplenerek hem de gökteki yıldızlarda yola çıkarak, köklü bir inancın yaşadığını/yaşayacağını vurgulamıştır. Daha da önemlisi, gökyüzünde yıldızın bitmesi, kâinatın son bulması anlamındadır ki bu da “Bayrağımın yıldızı sönecekse, dünyanın sonu gelmiştir. Demek ki Bayrağım sonsuza kadar dalgalanacaktır.” anlamındadır.

Ay ve Güneş motifi: İslamiyet öncesi Türk inanç dünyasında iki türlü tanrı vardı. Bunlar gökte bulunan Güneş ve Ay tanrılar olarak, iyilik tanrıları; yerde bulunanlar da kötülük tanrılarıydı.

“Ey nazlı hilal!” söyleyişlerinde tıpkı, “KORKMA! Allah inananlarla beraberdir anlamında olduğu gibi dini değerler içeren söyleyişe sahiptir.

Nazlı hilal: 1- Kişi neyi seviyor ve korumak istiyorsa, o varlık/kavram kendisi için değerli, nazlıdır. Bayrağımızın hilali de bezim için öyledir.

2- Ay ve güneş, için Türk Mitolojisinde yer alan bazı açıklamaları görmek gerekir. AY; güzel bir kızdır. O güzelliğini gizlemek için geceleri gökyüzündedir. Hilal olması gençliği/körpeliğindendir. GÜNEŞ; ateş dolu bir erkektir. Sıcaklığı ve göz kamaştırıcılığı ile çevresine güven veren bir yiğittir. O korkusuzluğun simgesi olarak gündüzleri gökyüzündedir.

Her ikisi de gök tanrıdır. İyilik tanrılarıdır. Türklerin, İslamiyet’in yayılmasının ikinci yüzyılından sonra İslamiyet’i kabullenmiş, Müslüman yaşantıya geçmiş olmasına karşılık, Allah derken gökyüzüne doğru bakması, Gök tanrı inancından kalma alışkanlıktan ileri gelmektedir.

Şimdi gündüzleri güneş, geceleri ay ve insanı temsilen yüzbinlerce yıldız düşünüldüğünde, Akif’in Türk tarihi ve kültürünü de bilen bir derinlikle İstiklal Marşımıza, “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.” dizesini eklemesiyle birleştirerek değerlendirdiğimizde, daha derin anlam karşımıza çıkmaktadır, değil mi?
            Kısacası, Bayrağı kutsal, vatanı kutsal bir ulusun Marşı da bu kadar anlam yüklü, bu kadar derin izler taşımalıydı. Ezelden beri söyleyişi, İslami değer olarak daha da derin anlam katarak, “Bezm-i Elest”ten çağrışımla, kaderinde hür yaşamak yazılı olan bir ulustan söz etmektedir.
            Öyleyse gerek sayılarla oluşan motifler gerekse göksel inanç döneminden kalan öğelerle oluşturulan motifler birleştirildiğinde,
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:” dizesinde yar alan incitmek sözcüğünün çok özenle seçilmiş bir uyarı sözü olduğu karşımıza çıkar. Bunu şehitlik motifi ile birlikte ele almaya çalışalım.

Şehitlik motifi:

İslam Ansiklopedisinde, FAHRETTİN ATAR, “Sözlükte “bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, bir yerde hazır bulunmak” gibi anlamlara gelen şehadet (şühûd) masdarından türeyen şehîd (çoğulu şühedâ) dinî bir terim olarak Allah yolunda öldürülen Müslümanı ifade eder. Kelimenin sözlük ve terim anlamları arasındaki bağı “görülen, tanıklık edilen” (meşhûd) mânasına göre açıklayan âlimler, canını Allah yolunda feda eden kimsenin hemen cennet nimetlerine erişmesine Allah ve melekler tarafından şahitlik edilmesinden dolayı, “gören, tanıklık eden” (şâhid) anlamını esas alanlar ise Allah’ın vaad ettiği nimetleri hazır olarak görüp onlardan yararlandığı yahut kıyamet gününde kendisinden Hz. Peygamber’le birlikte geçmiş ümmetler hakkında şahitlik etmesi isteneceği için ona şehid dendiğini belirtirler.” demektedir.

Şair, bazen Bayrağa seslenir, konuşur gibi, bazen de “Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın.” diyerek, aklı ve beden sağlığı olan herkese tek tek seslenir. Çünkü toprağı sıksan “şüheda” fışkıracak. Vatan toprağı kefensiz yatanlarla doluyken, Onlar, kutsal bir makama ermiş ataların, yer de kefensiz yatarken senin işgale -hatta- bu hayasız akına izin vermen, durduramaman atalarını incitecektir.

Özetle, İslam’da var olan “tevekkül” düşüncesinin dizelere sinmiş halini görmekteyiz. “Sen elinden geleni yap, sonucu Allah’a bırak.” dercesine, bugün bağımsız yaşadığımız toprakları bizlere armağan eden başta Mustafa Kemal ATATÜRK, Silah arkadaşları ve manevi cephenin önderi Mehmet Akif ERSOY ve diğer adsız kahramanlar, korkmadan, vatan uğrunda üzerlerine düşeni yaptıkları için bizler bugün bağımsız bir devletin özgür çocukları olarak yaşıyoruz.

İstiklal Marşı gibi bir şiiri doğru ve eksiksiz yorumlamak ve üzerinde yeterince çalışma yapmış olmak düşüncesinde olmadığımı belirterek, bu yazı dizisini burada noktalayıp, tamamını çıkarılacak kitapta görmeniz dileklerimle huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Not: 1 yazımın tarihsel sürecinde anlatımlara dikkat etmiş, takvimsel olarak, soyadı kanunu çıkana kadar geçen süre için Mustafa Kemal, günümüzden geriye bakıştaki anlatımlarda Mustafa Kemal ATATÜRK ya da kısaca ATATÜRK söylemini kullanmışımdır.

2- Kaynakça olarak yazılması gerekenler kitap olacak çalışmada yer alacaktır.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *