11 Nisan 2021, 13:38 tarihinde eklendi

YETER ARTIK GELSİN 23 NİSAN NEŞEYLE DOLSUN İNSAN

YETER ARTIK GELSİN 23 NİSAN NEŞEYLE DOLSUN İNSAN

 

               Öğretmen arkadaşlarımla söyleşi ya da toplantılar nedeniyle birlikte olma fırsatı buluğum zamanlarda “Çocuktur, anlamaz.” düşüncesinden uzak durmalarını söyler, şu örneği verirdim: Üç aylık bir bebeciği ana kucağında aldığınızda neden ağlar, yeniden annesine verdiğinizde neden susar? O üç aylık bebecik anlama kavramını bize o kadar güzel gösterdiği halde, 3, 5, 7 yaşında olanlar neleri anlamaz?

            23 Nisan’ı “ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI” ilan edenler, gerçekten bu adlandırmaya nasıl yöneldiler? Onları bu adlandırmaya iten nedenler nelerdi?

            Bu nedenleri, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.” Sözündeki anlam derinliğinde aramak gerekir.

        Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İNÖNÜ, Kazım KARABEKİR, Refet BELE, Rauf ORBAY, Hasan Ali YÜCEL ve adlarını sıralamakta kağıtlara sıralayamayacağım düşünce ve eylem dünyamızın ideal kahramanları, çocukluklarını acı; savaş; yokluk; özlem ve arayış içinde geçirdiler.

            Kimisi babasını, kimisi anasını kaybetmişti. Kimisi doğup büyüdüğü toprakları, kimisi çocukluklarının geçtiği sokakları kaybetmişti. Kimisi vatan toprağı bildiği topraklardan Anadolu’ya sığınmış, kimisi sevdiklerini kefensiz toprağa vermişti.

            Büyüklerin dünyasında, “Sen sus, senin aklın ermez, sen ne anlarsın…” denilerek, değersizleştirilmenin yarattığı kişilik kavgalarından geçerek gelmiş bir kuşaktı onlar. Söyleyecek bir sözü, önerecek bir düşüncesi var mıdır denilmeden, itelene ötelene ancak aynı acıları, yoksulluğu, özlemleri yaşayarak ömürlerini sürdüren, işgalin düşman çizmesinin acılarını en şiddetli biçimde yaşayarak gören kuşaktı, onlar.

            ATATÜRK’ün manevi evlat edinerek onların iyi bir eğitim görmelerini sağlamasının altında yalnızca çocuk sevgisi mi vardır?

            Hasan Ali YÜCEL’in, “Babası bakan olduğu için oğlu sınav kazandı, devlet imkanlarını oğlu için kullandı.” demesinler düşüncesiyle (ABD’de eğitim sınavını kazandığı halde oğlu Can YÜCEL’i ABD’ye göndermemiştir.) yalnızca, dedikodudan çekindiği için miydi ABD’ye göndermemesi? 

            İsmet İNÖNÜ’nün yeni doğan çocuğunu, doğum yapan eşini görememesi gerçekten sadece uzakta ve emir altında olmasından mıydı?

            ZAFER, cephede ve cephe gerisinde Kurtuluş Savaşı’nda emek verenler için, ailelerinden sevdiklerinden günler, aylar, yıllarca uzakta kalmanın bedeliydi.

            O çocuklar, koca imparatorluğun, adalet; liyakat, bilim ve doğruluktan uzaklaştığı için yıkıldığını bilmiyorlar mıydı? O çocuklar, yanlarında konuşulanları anladıkları için gelecekte nasıl bir devlet idealinin hayallerini kurarken Cumhuriyetin sağlam temellere oturmasını, adalet, liyakat, bilim ve doğruluk üzerine devlet kurmak için mi çırpınmışlardır?

            ATATÜRK, çocukluğunun geçtiği Balkanlar’da Sırp, Rum, Ermeni … komşuların, çocuklarını korkutmak için söyledikleri “Yaramazlık yaparsan seni Türklere veririm. / Hadi çabuk eve gel, bak Türk geliyor.” cümlelerinin söylendiği ortamda büyüdüğü için midir ki “Ne mutlu Türküm diyene.” demiştir?

            Ezberci ve falakacı olduğu için mi Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyeti kuranlar laik, çağdaş ve demokratik eğitimde, bilimsel yöntem ve tekniklerin pedagojik yaklaşımlarla uygulanmasında ısrar ettiler?

            Bir imparatorluğun hataları onların çocuk dünyasına kazınarak yerleştiği için, Cumhuriyetin temelleri sağlam, hedefleri gerçekçi, rehberi akıl-bilimdi.

            Bugün devletimizin her kademe ve derecedeki yönetici ve sorumluk sahibi insanların, sıfatı ve makamı ne olursa olsun devletin kadrolarında yer bulan herkesin yukarıda anlatmaya çalıştığım bilgiler ışığında düşünmesi ve buna göre hareket etmesi gerekir.

            Dün devletimin askerine polisine taş atan çocuklar vardı sokaklarda. Bugün o çocuklar 20-25 yaş aralığındalar. Devletim bu çocukların yaşadığı devlet karşıtlığı travmasını atabildi mi? Devletim üniter yapıdaki Cumhuriyetimiz için, onları kazanma adına hangi adımları attı?

            Köprü altındaki çocuklarımızın, çocuk yaşta gelin olanlarımızın, çocuk işçilerin, dilendirilen çocukların, gelecekte bu vatanın bağrında mutlu insanlar olarak yaşamaları için hangi politikalar geliştirildi?

            Adaletsizliğe uğrayan, torpili olmadığı için işsiz olanların evlerinde konuşulan adaletsizliklerin giderilmesi, geleceğe miras kalmaması için neler planlandı?

            Başta sorumluluk sahipleri, torunlarının yüzüne utanmadan bakabilecek hangi onurlu adımları attı? Rüşvet, kayırma, iltimas, yolsuzluk bugün her evde konuşulan konu. Öyleyse, yarının büyükleri duydukları ve yaşadıkları olumsuzluklardan yarın “Aman, sen de. Bizden öncekiler de böyle yapmadı mı?” derlerse geleceğe umutlu gözlerle nasıl bakarız?

            “Bir kereden bir şey olmaz.” denilerek örtülen çirkinliklerden sonra “İslam demek ki böyleymiş.” yanılgısına neden olacaklar, geleceğimizin dini ve ahlaki değerlerinin yozlaşmasına katkıda bulunmuyorlar mı?

            2009 yılından beri yaşanan kumpasların ezdiği ailelerdeki çocuklarda, devlete güven zedelenmiyor mu?

            Gelir adaletsizliklerinde yaşanan çilelerin etkilediği çocuklar da bu ülkenin yarınlarında yer almayacak mı?

            Dertleri sıralamak olsaydı derdim, yazmaya günlerce devam ederdim. Haydi, atalarımıza saygı, insanımıza değer, inancımıza yakışan adımları atalım. Bugünden başlayalım her şey çocuklarımız için. Vatan çocuklarımız için cennet yapılmaya layıktır.

            GELSİN 23 NİSAN ÜLKEMDE NEŞEYLE DOLSUN İNSAN. Yoksa bu mutluluk layık değil midir insanımıza?

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *