06 Mayıs 2021, 14:57 tarihinde eklendi

YİNE YENİDEN HER ZAMAN 19 MAYIS

YİNE YENİDEN HER ZAMAN 19 MAYIS

 

            19 Mayıs 1919. 19 Mayıs 2021’den 102 yıl geride bir tarih. O gün doğanların neredeyse tamamı bu dünyada artık yok. O gün doğanların yarıdan çoğu bugünkü teknolojiden haberdar olmadan bu dünyada ömrünü tamamladı.

            Çok değil 40-50 yıl gerilere gitsek, o günün yaşam koşullarını bugünün 15-25 yaş aralığına anlatmak için bile ayrı bir kültür sözlüğüne gereksinim vardır.

        Namık Kemal’in "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; / Yok mudur kurtaracak baht-ı kara mâderini?" dizelerindeki derinliği, taşıdığı değeri, 2020’lerin gençliğinde yer edecek biçimde nasıl aktarmalıyız ki, o dizeleri duyduğunda, bu ulusun nasıl bir acılar yolculuğundan sonra gün ışığına ulaştığını kavrasın?

Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü bu dünyaya veda ettiğinde 47, Mustafa Kemal ATATÜRK, henüz 7 yaşında ve daha “Kemal” bile olmamıştı. O tarihte 7 yaşında olan Mustafa, Kurtuluş Savaşına başlayan Meclis’in kürsüsünden Namık Kemal’in sorusuna, “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini. Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.” cevabını verirken bu kez kendisi 40’lı yaşlardaydı.

Aradan geçen yıllara karşın, Namık Kemal’in dizelerindeki derinliği, acıyı, yaşantıyı kavrayarak anlam köprüsünü Mustafa Kemal nasıl kurmuş ya da korumuştu? Bunun çok net bir cevabı var: Osmanlı’nın çöküş yıllarının acılarıyla, emperyalizmin sömürgeci oyunlarının açtığı savaşların acılarıyla, bağımsız bir imparatorluktan parçalanmaya giden yoldaki düşman postallarıyla tanışmanın acısının ortaklığıydı, Onları, aynı duygularda birleştiren.

Sosyetemizden vazgeçtim, orta halli bir vatandaşın çocuğunun yaşantısını gözlemleyin. Dertli olduğunu söylediği zaman, sorun derdini/sıkıntısını/sorununu, cevaplar düşündürücüdür. Ya son model cep telefonu hala alamamıştır ya moda olarak beğendiği bir giysiyi kendinden önce bir arkadaşının alıp giydiğini, ya kız/erkek arkadaşının mesaj atma aralığının uzadığını…vb. sıkıntıları duyacaksınız.  TV dizilerimize ya da programlarımıza bakın, ayakları yere basmayan diziler; ahlaki değerlerin basitleştirildiği yaşantılar; dedi kodunun, güvensizliğin başını alıp gittiği programlar…

Arkası yarınlar gibi magazinleştirilen tarih dizileri, bir cemaatin ya da görüşün ürünü olan dini içerikli yapımlar… Cumhuriyetimizin kuruluş yolunda yaşananlardan, her biri bir Hollywood ustalığında sunulması gereken ibret verici olaylardan söz etmek, sinema dilini kullanarak dünyaya duyurmaktan uzak, kamplaşmaya-kutuplaşmaya; ulusun genetiği ile oynamaya hazır çalışmalar… Saymakla bitmeyecek yozlaşmış sinema dünyasının seslendiği kuşaklarla tarihimiz arasında nasıl bir köprü kurulabilir?

Bizzat Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kaleme alınan, Cumhuriyet Halk Partisinin 15 -20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Kurultayında 36,5 saat süren, Meclis çatısı altında altı günde okunan tarihî bir hitabe özelliği taşıdığı için Nutuk denilen Cumhuriyetimizin ansiklopedik belgesi olma niteliğini taşıyan o dev eserin daha ilk sayfasında, geçmişimizin acıları bir tokat gibi yüzümüze çarpmakta: “1919 senesi Mayısı’nın 19. günü Samsun’a çıktım. Vazıyet ve manzara-ı umumiye: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği yeni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı...” Bu belgesel edebi eseri, kaç gencimiz okumuştur?

Yakın tarihimize ait bir eseri okurken bile ne kadar hızlı değişime uğradığımızı görmemek mümkün değil. Çevirmeli telefon, ateşi içindeki ütüyü, duvardaki gaz lambasını geçtim, telefon jetonundan, yazdırmalı telefon aramalarından, yıldırım nikahtan, nikahta 15 gün askı sürecinden haberi olmayan çocuklarımıza, teknolojik oyuncaklar sunulunca, “Sen hala eskilerde misin?” tavrı karşımıza çıkmakta.

Durum böyle olunca insanların il ve isteklerini yeniden biçimlendirmek, onları istediği kanala yönlendirmek için devreye toplum mühendislerinin girmesi gerekir.

Toplum mühendislerinin geliştirdiği propaganda çizgileri içinde, ulusların karakterleriyle oynamak ve onları kendi değerlerine düşman, evrensel değerlere yabancı, günübirlik yaşayan kitleler haline gelmeleri yadırganmayacak bir durumdur.

Bu insanlar, bir de stratejik öneme sahip coğrafyada yaşıyor ve yakın zamanda da emperyalistlere karşı zafer kazanmış bir ülkenin insanlarıysa uygulanacak programın dozu daha da artırılarak uygulanırsa şaşmamak gerekir.

Dün ak dediğine bugün kara diyen köşe yazarları, TV yorumcularını gördükçe kişilikleri bozulan insanlar yaratmak ve onların üzerinden “Boş vermişlik” kültürü oluşturmak;

Adı yarışma programı olan gündüz kuşağı programlarda birbirinin ayağını kaydırmak, dedi kodu yapmak, birlik yerine bireyselliği ön plana çıkarmak sayesinde “Neme lazım” kültürü oluşturmak ve bunun doğru olduğunu savunanlar türetmek;

Modayı ana haber konu yaparak hatta estetik ameliyatlarını, aşk dedikodularını ana habere taşıyarak, vatandaşın kafasındaki haber ciddiyetini laçkalaştırmak;

Spora dayalı şans oyunlarının sahalara getirdiği çirkinlikler nedeniyle sporun asli özelliğinden uzaklaşıp bahislerin kirliliğinde kaybolmak;

Adalette yaşanan ve toplum vicdanını kanatan olayların basında artarak yer almaya başlamasından sonra yarın korkusunun her alana yerleştiği yaşam sunmak;

Kalitesi tartışılır hale gelen eğitim çizgimizin yetiştirmekte zorlandığı nesillere sahip olurken, çocukların gerisinde kalan teknoloji özürlü yönetici ve eğiticilerimizin düştükleri gülünç duruma tanık olmak;

 Gittikçe artan kayırma, (iltimas, torpil) davranışları, “Okuyup da ne olacak, adamın var mı ona bak?” düşüncesinin egemen olmasına neden olmak;

Koca koca makam sahiplerinin asgari ücretli işlerde çalışmak isteyenlerin, bir parti ya da bir dernek vb. oluşumlardan referans almasını şart koşmak;

Devlet olmanın sorumluluğunda değil de iktidarını korumak isteyenlerin emrindeki devlet gücü altında yaşayan, milyonlarca yoksul gencin tek derdi iş/aş/eş iken, okumaktan uzak olmalarının altında da yalnızca ekonomik nedenler aramamak gerekir. Yaşantımızı çirkinleştiren ne kadar yozlaşmışlık, kokuşmuşluk, bozulmuşluk varsa yeniden ve daha güçlü onarılmalı, yaşantımıza yerleştirilmelidir.

Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının başlattığı kurtuluş yürüyüşünün tarihi bir hikâye olmadığını verecek adımlar atmalıyız. Kurtuluşun davul zurnayla gelmediğini her çocuğumuzun beynine işlemeliyiz.

Kuru bir tarih dersi ile not korkusu içinde ezberlenip unutulacak biçimde değil, sinema dilini kullanarak, tiyatroya dönüştürerek, öykülerle, çizgilerle en önemlisi izlenecek/dinlenecek/okunup anlaşılacak düzeyde tarihimizi anlatmalıyız.

Diyarbakırlı ile İzmirlinin aynı şehitlikte yattığını söylemek değil, sinema diliyle can alıcı biçimde sunarsak hem tarih bilincine katkı sağlamış hem de bölücülüğün dayanaklarını elinden almış oluruz.

Ülkemizin başında dolanan leş kargaları başımıza üşüşmeden, gelecekte daha acı günler yaşamadan, bu 19 Mayıs’la yeniden uyanışa; yeniden birliğe; yeniden devletimizin kurucu ilkelerine dönmek için Nutuk’tan, Gençliğe hitabeden başlayalım. Anlamak, yaşamak, aktarmak için.

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve haricî bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur.

 

Daha güçlü, tam bağımsız, sosyal, laik demokratik hukuk ve özgür bir Türkiye’de nice 19 Mayıslar kutlamak dileklerimle,

BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

                                                                                                                                    

                                                                                                                                                                        2021

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *